Bu yazı üniversite öğrencileri ve yeni mezunlarına adanmıştır 🙂
Geçtiğimiz aylarda, İstanbul Üniversitesi Teknoloji Günleri kapsamındaki Bilişim Cumhuriyeti panelinde mühendislik ve işletme öğrencisi arkadaşlarımızla bir araya gelme fırsatı buldum. Bir süre sonra da Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği öğrencileri ile bir Vaka Çalışması dersinde, kürsüde oldum.
Anlatacaklarımın yanı sıra; öğrenci sıralarından, kürsüye geçmenin ürkütücülüğü, 33 yaşını devirmiş olmayı farketmenin “vayy canına”sı ve öğrenci arkadaşlarımın inanılmaz enerjisi ve heyecanı da kayda değer şeyler.
Öğrenci arkadaşlarımızın temel kaygısı (bugünlerde birçoğumuz gibi) iş. Özellikle de mezun olacakları dalda iş bulmak! İdealist olanlar, Ar-Ge alanında çalışmakta ısrarlı. Türkiye’de Ar-Ge’ye ne kadar kaynak ayrıldığı, ne kadar değer verildiği, ve hatta herkesin istediği işte çalışma olanağının ne kadar olduğu herkes tarafından malum.
Bunlar tabi klasik şeyler ama ben –kendimce- çok ilginç bir nokta daha yakaladım. Düşündüğümün aksine katıldığım toplantılardaki hemen hemen hiç bir öğrenci, “Yurt dışında çalışayım” kaygısında, derdinde değildi. Hatta kendisine yurt dışında staj yapma olanağı yaratmış ve oradan uluslararası şirketlerin Türkiye kollarına geçme planları yapanları tanıdım.
Bizlerin (benim ve diğer bazı katılımcıların) çalıştığımız uluslararası şirketlerin faliyetlerini tasvip etmeyenler bile vardı! (Tabi onları “İkna” etmekte gecikmedik :)) Savundukları nokta, “Bu şirketler Türkiye’ye geliyor, bizim kaynaklarımızı sömürüp kazançlarını yurt dışına aktarıyorlar.”
Türkiye’de köklü olarak yerleşmiş birçok uluslararası şirket için bu tamamıyla haksız ve gerçek dışı bir niteleme olmakla birlikte, daha önce BThaber’deki yazılarımda da değindiğim gibi; Türkiye’de hiç bir know-how yaratmayan, uluslararası köklerine ve çalıştığı ülkeye yeni değerler kat(a)mayan, yalnızca üç-dört kişilik satış ve pazarlama kadroları temelinde örgütlenmiş, “Uluslararası Marka”lara şiddetle karşıyım (Tabi isim veremeyeceğim burada, merak edenler bana sorabilir :))
Birçok arkadaşımız mezun olduklarında, gerçek dünyaya atılmak üzere yıllarca girdikleri kapılardan bir daha dönmemecisine çıkacak, bir kısmı, “belki daha iyi bir mevki yakalarım” diye Master, Doktora yapacak ve bir kısmı da akademisyen olarak yollarına devam edecek.
Hayata atılmak üzere olanlar, çok çetin gerçeklerle yüzleşmeye hazır olmalı. Bu hazırlığın genelde yeterli olmadığını gördüm. Arkadaşlarımız son derece iyi niyetli ve beklentileri çok yüksek. Şahsen, kendi geçmişimden bugünüme baktığımda gördüğüm manzara şimdikinden çok da farklı değildi aslında. Ayrıca üniversitenin son yıllarında tanıştığım iş hayatımın başlangıcında yaşadıklarım, belki de IT’cilerin en parlak dönemlerinden birine rastgeldi.
Öğrenciler, mezun olmak üzere olanlar, özellikle Mühendisler sıkı durun! IT’cilerin en parlak dönemleri geride kaldı. Devir, “Cilalı pazarlama devri” kendinizi bu yeni dönemin koşullarına uydurmak veya yerinde saymak arasında seçim yapmak durumundasınız.
Şirketlerdeki kariyer patikalarını araştırın, hedeflediğiniz noktalarda bulunan insanların –ki bunların bir kısmı girişimci, bir kısmı bazı şirketlerin çalışanları olabilir- oralara nasıl geldiklerini onlara sorun. Yanıtlarını son derece dikkatle dinleyin ve hatta kayıt edin. Ayrıca, bu yazıyı okumaya devam edin.
İş etiğine uygun çalışmak, şans, yetenekleriniz ve diğer klasik faktörler sizi yalnızca bir yere kadar taşıyacaktır, emin olun. Demiryollarının bütün ülkeyi sardığı ABD eski batısında, bir yerden bir yere seyahat etmek isteyen gezginler, kendilerini hedefe doğru götürecek vagonlara sıçrarlar ve kavşak noktalarında o vagonu terk edip hedefe giden yenilerine tırmanırlardı. Bu yaklaşım, bu hareket tarzı sizi hedefinize götürmek için çok önemli bir faktör olabilir.
Farklı disiplinler konusunda bilgi sahibi olmak, belki hedeflerinizle ilişkili olmayabilir ancak iş hayatında can simidiniz haline gelebilir. Eğer Mühendis iseniz mutlaka iş dünyasına yakın olun, gelişmeleri izleyin, borsadan, faiz oranlarından, satış tekniklerinden, genel pazarlama stratejilerinden ve özellikle ve özellikle müşteri ilişkileri tekniklerinden haberdar olun.
Tam tersine eğer İşletme öğrencisi veya bir başka sosyal bilim dalında iseniz mutlaka teknik konulara yakın olun, seçeceğiniz sektörün teknik konularını anlamaya çalışın, bol soru sorun, temel kavramları öğrenin, teknik insanlara yakın olun (onlar o kadar da soğuk değildir, merak etmeyin :)) Asla unutmayın, “Uzmanlaşmak, böceklerin işidir. İnsanlar, Öğrenir ve gelişir.”
Didaktik yazı yazmak asla tarzım olmadı. Ancak bu tür bir yazının didaktik olmaktan öte anlamları olduğu düşüncesindeyim. Kısacası; bunları yazmak zorundaydım, yazdım…
Hepinize “Güneşli” günler…
(Bu yazının aslı yayın hayatına son vermiş bulunan Bilişim Cumhuriyeti’nde yayınlanmıştır.)