Şirketlerin bilgi işlem yöneticileri misyon kritik sunucuları ve
masaüstü PC’leri için Linux’a bir adım mesafede duruyorlar. Evet,
yaklaştılar ancak halen cesaretleri yok. Çünkü diğer alternatiflerde
sahip olabildikleri destek ve eğitim olanaklarını
bulamayacaklarından çekiniyorlar -ki kısmen de haklılar.
Bir önceki CeBIT yazısında arada “kaynamasın” diye özellikle
değinmediğim ancak önemli bulduğum bir sohbete ilişkin detayları
sizlerle paylaşmak istedim.
“Open Source” standlarında dolaşırken Linux International’ın da
başkanlığını yürüten Linux Guru’su John “Maddog” Hall ile
karşılaştım ve bazı konulardaki düşüncelerini, önerilerini alma
fırsatı buldum.
Detaylarına girmeden önce CeBIT 2003’te Linux’un ne denli yaygın
olarak temsil edildiğine dair delilleri –görebildiğim veya
bilebildiğim kadarıyla- başlıklar halinde vermek istiyorum.
· NEC, standında Linux tabanlı bir süperbilgisayar sergiliyordu.
· AMD, 64 bit Opteron işlemcisini Linux için optimize etmiş, SuSE
Linux standında bir SAP uygulaması ile birlikte performansını
sergiliyordu (inceledim, muhteşemdi gerçekten).
· Giderek güçlenen ve Almanya’nın milli işletim sistemi haline gelen
SuSE Linux, Siemens Business Services ile işbirliği anlaşması
imzalamıştı.
· MP3 ve benzeri sayısal ses ve görüntüleme teknolojoilerinin
yaygınlaşması, plak ve kasetlerden sonra “Audio CD”leri de tarih
sayfalarına postalamak üzere görünüyor. Linux işletim sistemi ve
uygun “codec”lerin gömülü olduğu HI-FI cihazları geleceğin
görsel-işitsel dünyasında Linux’un söz sahibi olacağını
kanıtlıyordu.
· Gömülü Linux işletim sistemi ile teçhiz edilmiş sayısal kameralar
ve benzeri cihazlar Linux’ın esneklik ve taşınabilirliğini
sergiliyordu.
· Web yayıncılığı ve “tek kutuda internet” (Web+FTP+POP3+SMTP…)
alanında Linux’un tartışılmaz gücü ve üstünlüğü neredeyse bu
konularla ilgili her standda izlenebiliyordu.
Maddog, sevinerek CeBIT 2003’ün adeta bir Linux fuarına dönüştüğünü
anlatıyor. Her köşede Linux ve “Open Source” ile ilgili bir şeyler
bulmak mümkün diyor. Bu, uluslararası tekelin kırıldığının önemli
bir göstergesi Maddog’a göre.
Linux’un (aslında Açık Kaynak yazılımlarının demek lazım) dünyada,
sunucular pazarında edinmeye başladığı sağlam yere karşın masaüstü
pazarında hakettiği yere ne zaman ulaşacağını sorduğumda –iflas
sürecine girmiş olsa da- Mandrake’nin ciddi bir ilerleme kaydettiği
ve Mandrake iş dünyasından silinse bile yapılan geliştirmelerin
diğer Linux tedarikçileri, geliştiricileri tarafından
kullanılabileceğini vurguluyor Maddog. Tabi RedHat’ın ve SuSE’nin
çabalarının da altını çiziyoruz bu bağlamda.
Maddog, Linux’un kurumsal pazarda belirli bir kabul düzeyine
gelmesini, üniversitelerin ve bilişim sektörünün işbirliğine bağlı
görüyor. Yorumu aynen şöyle; “Sizlerin şirketlerinizin yöneticileri
Üniversitelerin üst düzeydeki yöneticileri ile temasa geçip Linux
konusunda bir uyanış yaratmalılar ve Linux bilen, kullanan bir
öğrenci neslinin yetişmesinde aracı olmalılar.”
Bazı işletim sistemi geliştiricilerinin ve donanım üreticilerinin
Türkiye’deki üniversitelerin bünyelerimde oluşturdukları “eğitim”(!)
merkezleri sadece belirli bir ürünü tanıyan ve yeni ürünlere
yeterince açık olamayan mühendisler, teknisyenler yetiştiriyor. Bu
kişiler, çalıştıkları kurumlar bünyesine de bu ürünleri taşıma
eğilimi gösteriyorlar. Maddog bunun da oldukça tehlikeli, tekelci
bir durum olduğunu teyit ediyor.
Linux’u Almanya’da milli işletim sistemi haline getiren ve Linux
camiasında da takdir edilen mantık silsilesi, düşünce yapısı son
derece incelemeye değer ve ilginç.
Kişisel bazdan yukarı doğru kurumlara ve devlet organlarına çıktıkça
güvenlik ve güvenilirlik gereksinimlerinin doğrusal olarak arttığı
aşikardır. Linux’u temel alıp milli bir işletim sistemi geliştirmek
hem bilgi güvenliğini garanti etmede, hem de borç olarak, neredeyse
dilenerek topladığımız dolarları götürüp Amerika’ya geri ödeme
zorunluluğundan bizi kurtarabilir.
Bence Türkiye’de Devletin bu konuya acilen el atması lazım (Bu iş
kar vs. oyunları ile ihmal edilemeyecek ve sadece özel sektöre
devredilemeyecek kadar). Mesela Tübitak bünyesinde oluşturulabilecek
10-12 kişilik bir teknik grubun Linux’a tüm detayları ile hakim
olması, herşeyi ile milli bir işletim sistemi oluşturulması ve
paralelinde özel sektörün de katılımı ile geliştirilmeye devam
edilmesi, destek ve yazılım geliştirme mekanizmalarının bu yolla
kurulması şirketlere ve devlet kurumlarına ciddi, kabul edilebilir
bir alternatif sunmayacak mıdır ?
Şirketlerin bilgi işlem yöneticileri misyon kritik sunucuları ve
masaüstü PC’leri için Linux’a bir adım mesafede duruyorlar. Evet,
yaklaştılar ancak halen cesaretleri yok. Çünkü diğer alternatiflerde
sahip olabildikleri destek ve eğitim olanaklarını
bulamayacaklarından çekiniyorlar -ki kısmen de haklılar. Ayrıca
yerli şirketlerin kendi geliştirdikleri yazılımları açık kaynak
ortamına aktarmaları için de aynı çekince sürüyor (Önemli bir vurgu;
Linux ortamına yazılım aktarmak, lisans bedelinden vazgeçmek
anlamına gelmiyor.)
Türk Devleti’nin böyle bir hamle yapması, tüm bir ekibin
çalıştırılması, eğitimi, takviye edilmesi, uluslararası katılımlar
dahil bu işe yatıracağı kaynak herhalde bir yılda azami 3 milyon ABD
dolarıdır (tabi bu işin tepesinde devasa bir bürokratik ekip
oluşturmamak kaydı ile).
Bu bedel, yurtdışına ödenen işletim sistemi lisans bedellerinin ve
beraberinde kullanılan bazı üretkenlik yazılım lisanslarının yanında
son derece komik rakamlardır. Sadece işletim sistemi değil, açık
kaynak kodlu iş yazılımlarının ve diğer yazılımların da aynı
paralelde Türkiye’ye kazandırılabileceği ve daha ötesi Türkiye’de
geliştirilebileceği düşüncesindeyim (bu konularda bir tartışma
başlatmak amacıyla, lütfen yandaş veya karşıt düşüncelerinizi bana
iletin.)
Sağlıcakla kalın…
(not: bu yazı CeBIT 2003 fuarı sırasında hazırlanmış ve şu an yayında olmayan Bilişim Cumhuriyeti internet sitesinde yayınlanmıştır. Yazının bir kopyasına http://listweb.bilkent.edu.tr/Linux/linux-sohbet/2003/May/0207.html adresinden erişilebilir.)