[Aşağıdaki yazı BTdünyası için hazırladığım ilk yazıdır.]
Merhaba. Köşemin adı sizlere karşılaşacağınız içerik hakkında fikir verebilir. Bilişim teknolojisinin gündelik hayat ve iş dünyasında yarattığı ve yaratacağı değişimleri irdelerken, diğer yandan teknoloji üreticisi şirketlerin politikaları konusunda yazmayı planlıyorum.
Türkiye’de özgün düşüncenin bir biçimde yabancı kültürlerin, özellikle yayılmacı Amerikan kültürünün baskısı altında olduğunu hissetmeyen var mı ? “Onların” yaptığı herşey doğru, bizim yaptıklarımız “?” işareti. “Onların” felsefeleri doğru, bizim felsefelerimiz sorgulanmalı.
Sadece kültürel alanda değil, teknolojinin üretilmesi, uygulanması ve benimsenmesinde de özgün tutum, davranış ve fikirlerimizi geliştirmek desteklemek yerine hazır şablonların üzerine oturmak kolay geliyor.
Eğer yapabilirsem, okuyuculardan da destek gelirse, teknolojinin geliştirilmesi ve uyarlanması alanındaki özgün çalışmalarımıza ve fikirlerimize de burada yer vermek isterim. Bu konularda okuyucunun her tür desteğine ve eleştirisine açık olacağım.
Girişi yeterince uzattım, yazıya geçmek istiyorum …
Başlık yanıltmasın, konu, işini internete taşıyan şirketler ile ilgili değil.
İçinde bulunduğumuz dönemde büyük kurumsal yapılar dahi rekabet karşısında silahsız kalabiliyorlar. Sermaye ve hammadeye ulaşımın kolaylaşmış olması bu düzlemlerde rekabet etmeyi güç kılıyor. Bilişim şirketleri özelinde; hammadde yerine bilgi, sermaye yerine de yetişmiş insan gücünü koyabilirsiniz.
Sektörde kıyasıya bir rekabet var. Rekabetin etkileri bugüne dek böylesine açık hissedilmemişti. Klişe gibi gelebilir ama yıllardır bu sektörün içinde çalışan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; birçok sektörde olduğu gibi bilişim sektöründe de müşterinin “kral” olduğu zamanlara ulaştık.
Bu sektördeki rekabet, küçük şirketlerin iş yapma biçimlerini çok fazla etkilemiyor. Ancak giderek artan sayıları, biriktirdikleri iş tecrübesi, esnek yapıları ve fiyat avantajları onları büyükler ile birlikte çok zaman aynı kulvara sokuyor.
Yerleşik ve kurumlaşmış yapılara, yüzlerce çalışana sahip büyük bilişim şirketleri beş-on kişilik kadrolara ve kurucularının bireysel çabalarına dayalı iş yapan şirketler ile müşteri kapma yarışında esneklik avantajına sahip değiller.
Sektör şirketlerinin rekabet güçlerini, iç yapılanmalarında gerçekleştirecekleri devrimsel nitelikteki değişimlerde aramaları gerektiğini düşünüyorum. Klasik iş yapma biçimleri, klasik hiyerarşik yapılar yeterince çevik tepki veremiyorlar.
Bu yapılara alternatif olarak sunulan yatay hiyerarşi organizasyonlarının da yeterli başarıyı ve rekabet gücünü sağlamaktan uzak olduğuna inanıyorum. Sonuçta organizasyonunuzun tipi ve adı ne olursa olsun yönetenler ve yönetilenler oluyor.
Bu noktada “Sanal Şirket” adını vermek istediğim bir kavramı oyuna sokmak istiyorum. Sanal Şirket’ler, aynı kurumsal yapı içinde görev alan yöneticiler ve çalışanların farklı projeler etrafında oluşturdukları “geçici” birlikleri tanımlıyor.
Böylesi bir birliğini başarılı olması için, şirket yönetimi tarafından prim, ödüllendirme, yeni projelerde görevlendirme gibi motivasyonu unsurları ile Sanal Şirket katılımcılarının aynı hedefe kilitlenmesi sağlanmalı. Hedefi olmayan, tünelin ucundaki ışığı görmeyen çalışanlardan “üstün” başarı beklemek sadece hayaldir.
Bir diğer, kişisel olmayan başarı unsurunun planlama olduğunu düşünüyorum. Sonuç itibarıyla farklı Sanal Şirket kümeleri içinde aynı insanların görevlendirildiğini görebiliriz. Beklentilerin ve iş planlarının çakışmaması için merkezi bir planlama unsurunun devreye girmesi gerekebilir.
Söz konusu planlama unsuru, şirketin patronundan ibaret olabileceği gibi, görev tanımı yapılmış bir planlama ofisi veya sorumlusu ya da yöneticilerin oluşturacağı bir komite olabilir.
Her bir Sanal Şirketin, tıpkı asıl şirket gibi bütçeleri, vizyonları, misyonları, kısaca elle tutulan, gözle görülen, ölçülebilen iş hedefleri olmalı. Göz önünde tutulması gereken en önemli konu bu iş hedeflerinin “tepe”den değil, sanal yapının kendi bünyesinden gelmesi.
Böylece hedeflerin gerçekçiliği sağlanırken diğer yandan ekip üyelerinin katılımcılıkları ve kendi koydukları hedefe ulaşma isteklerinin güçlenmesi beklenir.
Yukarıda vurguladığım gibi bir şirketin başarılı olması için hiyerarşik tanımların (sert veya gevşek) yapılmış olması önemli. Ancak bu yapının yükselmeyi, çapraz ve yatay geçişleri engelleyici nitelikte olmaması gerekiyor ki bu da büyük ölçüde tepe yönetiminin yöneticilerinde yerleştireceği güven duygusu ve kontrole bağlı.
Sanal Şirketler içerisinde de hiyerarşinin değişmemesi gerektiğini, herkesin şirket içindeki pozisyonuna göre bu bünyelerde görev alması lazım geldiğini düşünüyorum. Bunun tersi durumda “iş yapma, yaptırma” noktasında sorunlar yaşanması kaçınılmazdır.
Bu yapılar özellikle sektörümüz için önemli. Bilişim sektöründeki rekabet, sermaye kalemlerinin dışında çalışanların yeteneklerine ve ekip olma becerilerine dayandığı için rakiplerle aynı kulvarda mücadele etmek daha yetenekli çalışanlar ve daha “organize” ekipler ile mümkün olabilecektir.
Görüşlerinizi, eleştirilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum….
Teşekkürler …
(Bu yazının aslı BTdünyası‘nda yayınlanmıştır.)