2003 yılının Nisan ayında, şimdi aktif olmayan Bilişim Cumhuriyeti’nde (www.bilisimcumhuriyeti.com) yayınlanan bir yazımda, CeBIT 2003’de görülen Linux patlamasına değinmiş ve yazıyı “…Tübitak öncülüğünde kurulacak 10-12 kişilik bir ekiple ulusal bir işletim sistemi geliştirilmesi…” yönündeki bir “dilek”le tamamlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada, halen o işletim sisteminin (Pardus) ilk sürümünü makineme indirmekle meşgul durumdayım ve bu durum son derece sevindirici.
(Tabi bunları yazarken sevgili Görkem Çetin ve şirketi Gelecek A.Ş.’nin son derece ciddi özveriler ve planlı çabaları ile meydana getirdikleri Gelecek Linux’u “ulusal değil” sınıflandırmasına yerleştirdiğim düşünülmesin lütfen. Ben de Dr.Karaman gibi sadece bir kulvar farkı görüyorum; ticari – kamusal. Üstelik Gelecek A.Ş. birkaç hafta önce pazara sürdüğü GEL 4.0 NG ve arkasına yerleştirdiği profesyonel destek paketleri ile tıpkı RedHat’in yaptığı gibi, kurumsal pazara giden yolda elini güçlendirdi, tebrikler.)
Yine aynı yazımda, Linux International’ın kurucusu ve Linux camiasının duayenlerinden John “Maddog” Hall ile yaptığım bir söyleşiye yer vermiş ve Linux’un yaygınlaşması yolunda işaret ettiği noktaları aktarmıştım. Maddog, Linux’a yatırım yapmak isteyen şirketlerin üniversiteler ile işbirliğine gitmesinin, üniversiteleri Linux ve açık kaynak temelli yazılımlar konusunda harekete geçirmelerinin önemini vurgulamıştı.
Tübitak harekete geçti, üniversitelerin de harekete geçmesi ile (ki bu hareket de özel üniversitelerin öncülüğünde başladı gibi görünüyor) Linux’u ve olanaklarını tanıyan, kullanan insanların sayısı ve sonuçta “yetişmiş işgücü”müz çoğalacak, halen kurumların Linux’u benimsemesi, en azından “kısmen” kullanmaya başlamaları için engellerden biri daha ortadan kalkacak ve sevgili Kemalettin’in ironik başlıklı (Linux mu? Kalsın) yazısında vurguladığı sorunları da beraberinde temizleyecektir..
Bu yazımda, söz konusu engellerden bir başkasını irdelemek istiyorum. Linux’a geçişin önündeki faktörlerden biri olarak Linux’un düzenli ve sürekli geliştirilmekte olması gösteriliyor (Linux dışındaki platformların neredeyse tümünde bu güncellemelerin sayısı ve frekansı hiç de azımsanacak ölçüde değildir). Linux çekirdeğinde (Kernel) veya GNU/Linux’un parçası olan uygulamalarda yapılacak güncellemelerin kurulu bir sisteme uygulanması sonrası çıkabilecek sorunlara dikkat çekiliyor.
Bu noktada Linux camiasına ciddi bir haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Öncelikle her güncelleme ve yamanın derhal uygulanması gerekmeyebilir. Kaldı ki, bilgi işlem yöneticileri, hangi işletim sistemi olursa olsun yeni çıkmış bir “yama”yı, bir güncelleme veya yükseltimi hemen o anda tüm kullanıcıların sistemlerinde veya kurumun sunucularında uygulayamazlar.
Bilgi işlem yöneticileri var olan platformlarının test ortamlarında veya pilot cihazlarda gerekli güncellemeleri vb. uygular, komplikasyonları gözden geçirir, testler yapar ve konfigürasyonlarının olumsuz etkilenmediğini teyit ederler. Microsoft Windows platformu için bu işi yapan profesyonel kurumlar olduğu gibi Microsoft’un sunduğu SUS gibi araçlarla otomatik güncelleme işlemlerini kontrollü biçimde yapmak da mümkün. Benzer bir yaklaşım Linux platformu için de geçerlidir.
Kurulu Linux sistemlerini gelişmeler doğrultusunda güncellemek için sayıları giderek artan Linux uzmanlarının danışmanlığından veya spesifik Linux paketlerinin sunduğu otomatik güncelleme olanaklarından pekala yararlanılabilir, kurum içerisinde uzmanlık geliştirilebilir. Üstelik Linux çekirdeğinde ve paketlerde gerçekleştirilen bu düzenli ve sürekli güncellemeler olumsuz değil, olumlu algılanmalı ve yakından izlenmelidir.
Linux’a geçiş için çekinceleri bulunan kurumların, mevcut platformlarını tümüyle Linux’a taşıyabilecekleri veya her durumda taşımaları gerektiğini düşünmemekle birlikte bu doğrultuda var olduğu düşünülen engellerden birinin daha anlamını yitirdiğini söyleyebiliriz.
Hoşçakalın…
(Bu yazının aslı BTdünyası‘nda yayınlanmıştır.)