Verimerkezleri ve Dış Kaynak Kullanımı

Birkaç yıl önce konuk yazar sıfatıyla IBM’in Çözüm dergisinde yayınlanan bir yazımda, İnternet’in gelişimi paralelinde merkezi bilgi işlemin geri dönmekte olduğunu, dolayısı ile istemci-sunucu (client-server) mimarinin ikinci plana düşeceği günlerin yaklaşmakta bulunduğu konusunu ele almıştım.

Yaşamakta olduğumuz gelişmeler bu beklentiyi destekler nitelikte görünüyor. Yazılım geliştiriciler, İnternet’in olanaklarını da kullanıp merkezde çalışan yazılımlar ve bunlara basit arabirimler (mesela web tarayıcılar) ile erişen uygulamalar geliştiriyorlar. İstemci-sunucu mantığı ile tasarlanan birçok yaygın uygulama, merkezi servis sağlayıcı konseptinde hizmet verecek biçimde yeniden ele alınıyor. İşletim sistemi ve donanımlar da düzenli olarak bu yapıya doğru evriliyor.

Uygulama geliştirme ve uygulama erişiminde beliren yeni eğilimler kendiliğinden ortaya çıkmıyor tabii ki. Maliyet baskıları, yönetim kolaylığı gibi unsurlar son derece etkin. Bu durum verimerkezlerinin ortaya çıkmasını tetikleyen etkenlerin de başında geliyor. Ancak verimerkezlerinin birer hizmet unsuru olarak belirmesindeki tek etken de değil.

Türkiye’de gerek telekomünikasyon sektörünün özelleşmesi, gerekse Türk Telekom’un İnternet erişimi konusunda başlattığı ADSL atağı ISP’lerin erişim pazarını daraltırken, onları ve onların tedarikçilerini verimerkezi işletmeciliğine yönlendiriyor ve yönlendirmeye de devam edecek. Pazardaki gelişmeler ve eğilimler paralelinde büyük verimerkezleri, katma değeri olmayan barındırma (hosting) servislerini bir kenara bırakıp katma değerli, yönetilen servislere ağırlık verme hedefindeler.

ABD’li verimerkezi işleticilerinin önemli bir bölümü Avrupa kıtasındaki yapılanmalarını uzunca bir süre önce tamamladılar. Almanya ve İngiltere gerek pazar büyüklükleri gerekse coğrafi konumları nedeniyle büyük verimerkezi işleticileri için cazibe merkezi konumundalar. CiHOST, Interland gibi devler satınaldıkları şirketler aracılığı ile veya kendilerine bağlı şubeler tesis etmek yoluyla Avrupa’da varlık göstermeye başladılar.

Aslında yapılmakta olan, Avrupa’lı hizmet tüketicisi kuruluşların yerel hizmet alma taleplerine verilen bir yanıt niteliği taşıyor. Güvenlik kaygıları, erişim kolaylığı ve yerinde yönetim gereken durumlarda verimerkezlerine fiziki erişimin kabul edilebilir maliyetlerde olması önemli etkenler.

Aynı etkenlerin baskısı Türkiye’de de kendisini göstermeye başladı. Kuruluşlar, özellikle uygulama sunucu işletimi, e-posta ve web sunucu işletimi gibi alanlarda ülke dışından hizmet almak istemiyorlar. Kıyı köşede vasat sunucular ve bağlantı olanakları ile hizmet sağlayan bazı yerli “verimerkezi” işleticileri ile pazardaki talebin karşılanamayacağı aşikar.

Yakın gelecekte Türkiye’de verimerkezlerine olan kurumsal talebin patlayacağını söylemek kehanet olmaz. Dış Kaynak Kullanım (DKK) konseptinin örnek açılımlarından biri olarak dağıtık ve yerel sunucu sistemlerinin büyük verimerkezlerine taşınması ile hem yönetimin hem de erişimin merkezileştirilmesi olasıdır.

Verimerkezlerine olan talebi artıracak bir diğer unsur felaket kurtarma önlemleri (Disaster Recovery) olacaktır. Makul bir alternatif sunulduğu takdirde hiçbir kurum mevcut teknolojik altyapısının aynısını bir başka coğrafi lokasyonda kendi olanakları ile ayakta tutma maliyetine katlanmak istemeyecektir. Türkiye’nin bir deprem ülkesi oluşu ve tüm dünyada yükselmeye devam eden terör dalgası güvenlik kaygılarının yanında olası felaketlere karşı önlem alma isteğini de beraberinde getirecektir.

Müşterilerine verdikleri hizmetleri merkezi bilgi işlem sistemleri üzerinden sağlayan kurumlar, merkezdeki altyapıyı çalışmaz hale getirecek bir felaket ile (sel, yangın, deprem, saldırı…) karşılaştıkları takdirde tüm operasyonlarının durması riskiyle de karşılaşabilirler. Üstelik bu durum domino etkisi ile ilgili diğer kişi ve kurumların da operasyonlarını etkileyebilir ve etki alanı büyüklüğünce bir kaosa yol açabilir.

Böyle bir duruma yönelik olarak verimerkezlerinin sunacağı ciddi ve kabul edilebilir alternatifler olmalıdır. Kurumsal bilgi işlem altyapılarının (yazılım + donanım + işleticiler ve prosesler) operasyonu sürdürmeye yetecek kadar kısmı bir verimerkezinde barındırılacak sabit veya paylaşımlı kaynaklarla pekala yeniden oluşturulabilir ve felaket durumu atlatılana dek kurumun hizmet vermesini sağlayabilir. Verimerkezi işleticileri, paylaşımlı kaynaklarını bu amaçla kullanabilir ve son derece kabul edilebilir maliyetlerle felaket kurtarma hizmet projeleri üretebilir.

Özetle; her tür işletmenin bilgi işlem altyapısındaki belirli unsurları Dış Kaynak Kullanımı yoluyla verimerkezlerine bırakabileceğini düşünüyorum. Web sunucular ve e-posta sunucuları en kolay devredilebilecek olanlar. MS Exchange + MS Outlook kombinasyonuna dayalı ofis verimliliği paketleri kullanan kurumlar uzakta barındırılan ve yönetilen hizmetler talep edebilirler. Paylaşımlı kaynaklar ile çok sayıda kurumun sunucuları eşzamanlı olarak yönetilebilir.

Teknik altyapılarını oluşturmuş ve yüksek servis seviyelerini garanti altına alabilmiş verimerkezlerinin ciddi bir DKK pazarı oluşturması ve bu pazardan pay almasının önündeki en büyük engel bilgi güvenliği olacaktır. Müşterisinin bilgi güvenliğine yönelik yatırım yapan, süreçlerini tanımlamış ve bu konudaki sicilini temiz tutmayı başaran verimerkezi işleticileri müşterilerin öncelikli tercihi olacaktır.

Hoşçakalın…

(bu yazımın aslı BTdünyası‘nda yayınlanmıştır.)