Son bir iki aydır üzerinde çalışmakta olduğum bir proje nedeniyle Türkiye’de ve dünyada bilgisayarlaşma, internet’e erişim gibi rakamlarla sıkı fıkı oldum.
Türkiye açısından bakınca manzara rahatsız edici olduğu kadar da ümit vaat edici görünüyor.
Rahatsız ediciliğin kaynağı rakamlarımızın, Avrupa geneli, Japonya, ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerin son derece gerisinde kalması. Mesela Yeni Zelanda da bile evlerdeki bilgisayarlaşma oranı yüzde 60’ın üzerindeyken bizde bu rakam yüzde 12.75 (Kaynak DİE)
İnternet kullanım oranları da pek farklı değil. Türk Telekom ADSL hizmeti ile bu manzarayı hızla değiştiriyor değiştirmesine ama ortalama bir Avrupa ülkesindeki “İnternetleşme” oranını yakalamak için bile önümüzde daha çok yol var.
Bilgi’nin ve yaratıcılığın günümüz dünyasındaki en geçerli “sermaye” kalemleri olduğu konusu artık tartışılmıyor bile. Her ne kadar eğitim sisteminin dayattığı düşünme kalıpları ile sınırlı olsa da, yaratıcılık temelde bir yetenek. Ama bilgi öyle değil. Bilgi, edinilebilir.
Her kategori için özlediğimiz netlik ve düzende olmasa da, internet’in bilgiye erişimdeki en güçlü araç olduğu bir gerçek. Google de bu araçların en çok kullanılanlarından biri (Halen üzerinde çalışılan yeni arama motoru teknolojileri bir zamanlar Google’nin diğerlerine yaptığını bu kez Google’a yapacak gibi görünüyor, bakalım.)
Ülke, kurumlar ve bireyler olarak rekabet gücümüzü artırmanın yolu dolaylı olarak internet’e erişebilmek, belki daha da önemlisi kullanabilmekten geçiyor. Bu “beylik” saptama sayısız defa yapıldı, farkındayım. Ama üzgünüm ki bu onun doğruluğunu etkilemiyor.
Bu bağlamda en ciddi endişem, Türk Telekom’un özelleştirilmesi paralelinde ADSL yatırımlarının akibetinin ne olacağı. Türk Telekom’un ADSL hizmetini başlatırken ve yaygınlaştırırken -öncelikle- kar etme kaygıları veya verimlilik hesapları ile çalışmaya başlamadığı aşikar. Kahramanmaraş’ın bir ilçesindeki bir arkadaşım ADSL’si iki-üç gün geç bağlandı diye şikayet edebiliyorsa Türk Telekom işini yapıyor demektir bence.
Birkaç yıl önce “büyük” bir mobil operatörümüzün yeni bir hizmetini lanse ettiği bir toplantıda gazeteci sıfatıyla bulunurken yine bir gazeteci arkadaşım kurumun genel müdürüne bir soru yöneltmişti:”…yazın memleketime gidiyorum, yol boyunca telefonum çalışmıyor, köyde zaten hiç çalışmıyor. Birçok yerde durum aynı, ne yapmayı düşünüyorsunuz ?”
Genel müdürün yanıtı o gün bugün aklımdan çıkmadı ve her hatırladığımda beni son derece rahatsız etti: “Biz potansiyel görmediğimiz [kar sağlamayacak!] bölgelere yatırım yapmayız…”
Bundan 7 yıl kadar önce bir Fas gezisi yapmıştık. Gezinin bir parçası olarak Atlas dağlarına cip safarisi düzenlenmesi söz konusuydu. Aşağı yukarı dört-beş saat boyunca dağlara doğru direksiyon salladık. İn cin top oynuyor denebilecek geniş bölgelerden dağ yollarından geçtik.
Birşey dikkatimi çekmişti. Yol boyunca cep telefonumun sinyal seviyesi beşin altına hiç inmedi ! Mola sırasında rehberimize sordum: “Nasıl oluyor da bu dağ başında cep telefonu sinyali beşin altına düşmüyor ?”
Rehberimizin yanıtı ilginçti. Fas Kralı, Atlas dağlarına ve ülkenin çeşitli yerlerine ava gidermiş. Av sırasında yönetsel işlevlerinin sürmesi için ülkenin “tamamının” mobil şebekenin kapsama alanına dahil edilmesini “emretmiş” ! Bu sayede en uzak, en yoksul Fas köylerinde dahi iletişim hiç bir zaman kesintiye uğramıyormuş !
Eğer Fas bugün özel sektörün insafına kalsaydı ülkenin kaçta kaçı mobil şebekenin kapsama alanına girebilirdi acaba ?
Buna benzer şekilde, özel sektörün gündemine kalsa ADSL nerelerde ne kadar yaygınlaşabilirdi ? Türk Telekom ADSL konusunda sıkça eleştiriliyor. Pahalı deniliyor, hızlar düşük deniliyor. Alternatifi neydi ? Çevirmeli bağlantı mı ?
Sonuçta şebeke Türk Telekom’un elinde. ADSL’yi bir tek Türk Telekom yaygınlaştırabilirdi ve öyle yaptı. Diğer servis sağlayıcıların heyecanını, velvelesini anlamak mümkün değil. Eski yazılarımdan birinde belirttiğim gibi ADSL Türkiye’ye yapılmış en önemli hizmetlerden biridir.
Telekom’un özelleştirilmesi ile ADSL hizmetinin hızla yaygınlaştığını görmek istiyorum. Umarım tersi olmaz…
Hoşcakalın…
(Bu yazının aslı BTdünyası‘nda yayınlanmıştır.)